8 Mart 2012 Perşembe

Takıntılar - 1

Düşünüyorum da ne çok şeye gereksiz kafa yoruyormuşum ben. Çiğdem (İzmirliyiz :)) yerken çıkarılan o 'çıtçıtçıt' sesine, çayı hüpürdetenlere, şapur şupur ve sanki arkasından mahşerin 4 atlısı koşturuyormuş gibi yemek yiyenlere, gürültülü hapşuranlara-esneyenlere, sakız çiğnerken kendinden geçenlere..
Halbuki çok olağan bir durummuş bunlar da benim haberim yokmuş. Ben hep görgüsüzlük diye bilirdim, meğer değilmiş. Aramızda yapmayan yokmuş. Bense takıntılıyım diye kendimi kandırıyormuşum. Boşa sinirleniyormuşum, boşa kafa yoruyormuşum(!)
Gel de inan şimdi buna.. Hepsini ardarda sıralarken bile delirdim, sinirlendim, köpürdüm. Hiç dayanamıyorum ya, o seslere, o kendini bilmez, görgüsüz hallere. "Neden bu kadar takıyorsun ki?" diyeceksiniz ama nedenini bilmiyorum, fena takıntılıyım bu konuya.
Sevmediklerin dibinde bitermiş derler ya hani, neye sinir olsam en başta aile içinde yapılır bizde. Bazen bilerek, sırf beni delirtmek için kardeşim tarafından, bazen bilmeyerek ya da unutarak..
Kafa yoracak başka şeyler yok mu? -Olmaz mı, var tabii daha neler neler.. Onlardan da başka bir zaman bahsederiz.
*Azcık şiir mi yapsak?*

Nerde böyle hüzünlenmek o zaman;
İçip içip ağlamak,
Uzaklara dalıp şarkı söylemek;
Hafta sekiz ben eğlentide;
Bugün saz, yarın sinema,
Beğenmedin Aile Bahçesi;
Onu da beğenmedin, parka;
Sevdiğim dillere destan;
Sevdiğim,
Meyil verdiğim;
Ben dizinin dibinde elpençe divan,
Samanlık seyran.
Nerde,
Nerde,
Nerde böyle hüzünlenmek o zaman!

-Orhan Veli Kanık


Sevgiyle, muhabbetle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder